30 Mart 2012 Cuma

MISIR,İSRAİLOĞULLARI, KABALA VE İLLUMİNATİ


Bu kavramları anlamadan illuminati’yi, masonluğu ve gizli örgütlerin amaçlarını bilemeyiz. Kavramlar ve semboller bir toplumun, bir öğretinin kalbidir. Çünkü öğretinin , dinin ve ideolojinin en büyük özelliği yayılmak ve insanlara ulaşmaktır. Bunu da kavram ve sembollerle insanların kafasına kazırlar. Siz bir sembolü gördüğünüz zaman sadece şeklini değil aynı zamanda manasını da aklınıza getirirsiniz. Bizde size kavramlar ve semboller üzerinden size illuminati’yi anlatmaya çalışacağız:

Buradaki en önemli kavram yaradalış kavramıdır. Buradaki temel kavramlar Allah-Şeytan, Habil-Kabil, İyi- Kötü, Ahuramazda-Ehriman,Ying Ve Yang gibi kavramlarda olduğu gibi evrende iki görüşün savaşı vardır. Ve bu savaş devam etmektedir. Bu yaradılış kavramının özetidir. Buradaki bizi ilgilendiren en önemli unsur Allah – Şeytan arasındaki savaştır. Allah kavramı  dinin kuralları, haram ve helalleri kapsarken-ibadet, itaat gibi- şeytan tam tersini kapsar. Dinde meşru evlilik ön plana çıkmışken, ensest ilişkinin şeytani kavram olması gibi.

Allahı temsil eden kesimde peygamberler,evliyalar ve Allahın kulları varken şeytanın emrinde iblisler, cinler ve büyücüler vardır. Çünkü büyücülük şeytanidir ve dinler büyücülüğü kesinlikle yasaklamışlardır. Neden  büyücülük kavramına girdiğimi de anlatmak gerekirse illuminati ve illuminati gibi okült örgütlerin  temelinde büyücülük vardır. Bunun tarihini anlatmak gerekirse:

"... Ve onlar Şeytanların Süleyman'ın mülkü aleyhine uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman asla küfretmedi. Sadece şeytanlar küfrettiler. Onlar insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe -Hârut ile Mârut indirilenleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise Biz ancak fitneyiz, sakın küfretme' demedikçe kimseye sihir namına birşey öğretmezlerdi. Onlardan koca ile karısını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki bunlar, Allah'ın izni olmadıkça o sihirle kimseye zarar verici değillerdi. Onlarsa kendilerine zarar verip fayda vermeyen Şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun onlar sihri satın alan kimse için âhirette hiçbir nasip olmayacağını biliyorlardı. Ne fena bir şey karşılığında nefislerini sattılar. Şayet bilmiş olsalardı" (el-Bakara, 2/102).

            Hz. Allah Harut Ve Marut  adlı iki melekle büyü ilmini insanlara öğretiyor. Buradaki amaç insanlara yardımcı olmak. Ama her zaman olduğu gibi insanlar bunu kötü emeller için kullanmaya başlıyor. Tabi Mısır’lılar büyücülükte zirve noktaya ulaştılar :

            Sonra on-ların ardmdan Musa ve Harun'u âyetlerimizle birlikte Fir'avun'a ve adamlarına gönderdik; böbürlendiler ve suç işleyen bir topluluk ol-dular. Onlara katımızdan gerçek (mucize) gelince: 'Bu, bu apaçık bir büyüdür.' dediler. Musa: 'Size gelen gerçek için (böyle) mi di-yorsunuz? Büyü müdür bu? Halbuki büyücü-ler iflah olmazlar.' dedi. Dediler ki: 'Sen bizi, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden çeviresin de yeryüzünde büyüklük yalnız iki-nize kalsın diye mi bize geldin? Biz size ina-nanacak değiliz!" (yunus suresi: 75-78).

            O sırada tabi Hz Musa kimlerdendi. İsrailoğullarından. Babil hükümdarı Nebukadnazar Yahudileri yurtlarından sürünce bir kısmıda Mısır’a yerleşmişlerdi. Yahudiler daha çok ikinci sınıf insan muamalei görmekte , piramit ve tapınakların inşasında çalışıyorlardı. Tabi mısırda büyü ilmini öğrendiler. Mısırın kültürünü benimsediler. Öyle ki Musa Aleyhisselam ile Mısır’dan çıktıktan sonra Kızıldeniz mucizesini görmelerine rağmen ilk fırsatta buzağıdan put yapıp tapmağa kalkışmışlardı.

      İşte mısırda öğrendikleri bu öğretileri kendi kültürleriyle yoğurarak Kabala(Kabbalah) ilmini ortaya çıkardılar. Kabalanın her ne kadar Museviliğin tamamlayıcısı olduğunu iddia etseler de aslında kabala büyücülüğün, şeytana tapınmanın yol ve yöntemi haline gelmiştir.


            İşte bu kabala illuminati ve masonluğun temelini oluşturmaktadır. Ben size illuminatinini tarihini veya kabalanın açılımını anlatmayacağım. İnternette bunlarla bir sürü bilgi var. İlluminati, kabala ve masonlukta iç içe geçmiş semboller ve bunların anlamlarını anlatmaya çalışacağım.illuminati ile ilgili en iyi internet sitelerini yazıp gerekli videoları paylaşacağım. Eğer bu savaş Mehdi-Mesih Ve Deccal arasındaki bir savaş ise bizde olmamız gereken safta yer alıp savaşımıza başlayalım. Allah yar ve yardımcımız olsun. Bizi takip etmeye devam edin

                                                                                                         Halit SARI
 http://zamaninruhuhs.blogspot.com/2012/03/misirisrailogullari-kabala-ve.html

28 Mart 2012 Çarşamba

sizde zamanın ruhuna uyun(yaşa, sev, başar)(life,love,to accomplish ): Abraham Lincoln ve John F. Kennedy Arasındaki Tesa...

sizde zamanın ruhuna uyun(yaşa, sev, başar)(life,love,to accomplish ): Abraham Lincoln ve John F. Kennedy Arasındaki Tesa...: Abraham Lincoln 1846 yılında kongreye seçildi. John F. Kennedy ise 1946 yılında kongre üyesi oldu. Abraham Lincoln 1860 yılında ABD...

Abraham Lincoln ve John F. Kennedy Arasındaki Tesadüfler



Abraham Lincoln 1846 yılında kongreye seçildi.
John F. Kennedy ise 1946 yılında kongre üyesi oldu.


Abraham Lincoln 1860 yılında ABD Başkanı oldu.
John F. Kennedy 1960 yılında ABD Başkanı seçildi.

Lincoln ve Kennedy isimlerinin ikisi de 7 harften oluşuyor.
İkisi de Beyaz Saray'da yasarken birer evlatlarını kaybettiler.

İki başkan da bir cuma günü suikasta kurban gitti.
İki başkan da kafasından vurularak öldu.

Lincoln'un sekreterinin adi Kennedy'ydi.
Kennedy'nin sekreterinin adi ise Lincoln'du.

İkisi de birer güneyli tarafından vuruldular.
İkisinin ölümünden sonra da yerlerine bir güneyli başkan atandı.

Her ikisinden sonra başkan atanan kişinin adi Johnson'du.

Lincoln'den sonra başkan olan Andrew Johnson 1808 doğumluydu.
Kennedy'den sonra başkan olan Lyndon Johnson 1908 tarihinde doğmuştu.

Lincoln'u vuran John Wilkes Booth 1839 yılında doğmuştu.

Kennedy'yi vuran Lee Harvey Oswald ise 1939 yılında dünyaya gelmişti.

Her iki katilin de üç isimden oluşan adı vardı.

Suikasttan sonra Booth, tiyatro salonundan kaçmış ve bir depoda yakalanmıştı.
Oswald ise depodan kaçmış ve bir sinema salonunda yakalanmıştı.

Hem Booth hem de Oswald mahkemelerinden önce vuruldular.

facebooktan alıntıdır.

26 Mart 2012 Pazartesi

illuminati nedir?

illuminati:Illuminati, (çoğul bir sözcük olup tekili Latince: illuminatus, Türkçe: aydınlanmış) tarihteki adıyla Bavyeralı Illuminati, Rönesans döneminde 1 Mayıs 1776'da kurulmuş gizli bir cemiyet. Modern İlluminati; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket eden, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen; ancak faaliyeti ve varlığı kanıtlanamamış bir topluluktur. [1] Bazı komplo teorisyenleri, İlluminati üyelerini ışığın insanları ya da aydınlanmışlar olarak addetmektedirler(http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lluminati)

illuminati, haçlı seferleri sırasında tapınak şövalyeleri tarafından süleyman mabedinin içinde bulunan kabala öğretilerinin içinde bulunan sapkın fikirlerin yayılmasıyla ortaya çıkan bir gizli örgüttür.

bu sapkın fikirler içerisinde ensest ilişki(yakın akrabalarıyla ilişki), erkek erkeğe ilişki,şeytana tapınma ayinleri gibi sapkın görüşler ön plana çıkıyorlardı.

haçlı seferlerinde kazandıkları paralarla tapınak şövalyeleri neredeyse avrupadaki toprakların yarısına hakim olmuşlardı. 1300 lü yıllarda güzel philip zamanında kralın öfkesini üzerlerine çekmişler ve çoğu yakılarak öldürülmüştü. liderleri de de molay isimli şahıstı. bu olaydan sonra örgüt yer altına inmiş ve merkezini iskoçya'ya taşımıştı.

rönesansı yaptıklarına inanılan çoğu aydınlanmacının bu örgüte mensup olduğu söylenir.

1776 da bavyera'da ortaya tekrar çıktılar.......
devamı gelecek

24 Mart 2012 Cumartesi

Yeter Gel Be Güzelim


Gözlerim uzaklarda kaldı
Ufuk çizgisine takıldı kaldı
Güneş sıyrılırken ufukta
Gönlüm yine sensiz çorak kaldı

Gözlerin ne renkti bilmiyorum
Geçmiş hayalleri saymıyorum
Gece yağan yağmurun sessizliğinde
Bu yalan sokaklar ıssız kaldı
Halit Sarı

Vuslat Yolunda Kaybettik Yine Tekiz


büyük alevlere yenik düştük biz
sevilmesekte gurursuz yine severiz
bu yolda ne çokuz ne de ikimiz
vuslat yolunda kaybettik yine tekiz

kader böyleymiş sineye çekmek gerek
suya gidip kanamadan dönmek gerek
en büyük günah gözyaşı akıtmakmış
göz pınarlarını kurutup dönmek gerek

hayatta gül bülbül,bülbül gül demek
amacım aşıkların izinde izimi kabettirmek
aşk dedikleri kalpte yeşeren bir fidanmış
günahımız çorak toprakta fidan dikmek

aşk çileli hayatın zekatıymış derler
bu yolda başını feda etti nice erler
merak etme yıllar geçer, yollar biter
yine de sönmez bu yakıcı ateşler

bu dünyada ahmet haşim nesliyiz biz
aynaya bakmadan çirkinlik nedir biliriz
bizi en iyi simgeleyen batan güneştir
garip dünyada ne adımız kalır, ne de izimiz

çirkinlik kabahat değil ki ne elem duyuyorsun
gözyaşlarını sil, bam telime vuruyorsun
mazlum öldü de zalime mi kaldı bu dünya
bana hep güzellikten dem vuruyorsun

allahım sen büyüksün yarattın bizi
günler gelir geçer; yaraların kalır izi
varlıkta senin yolukta senin daima
ona kavuşturmadın sana kavuştur bizi
Halit Sarı

Varlığı Yoklukta Bulmuşum Kime Ne


ben postu elde bırakmışım
dağları delsem kime ne?
varlığını gönlümde bırakmışım
abamı alıp gitsem kime ne?

bir serde yokluk olmak
bin tende varlık olmaktan iyiymiş
bir gönülde can olmak
bin gönülde canan olmaktan iyiymiş

sana ulaşmak aslında varamamakmış.
varmayacağını bilerek yola çıkmakmış
şu dünyada anadan üryan
pelperişan olmuşum kime ne?
şu masivada var iken
yok olmuşum kime ne?

bu dünyada en zor şey medet ummakmış
kulun bile beğenmediğini allahtan arzulamakmış.
kusurlu beğenmiyorsa, kusursuzda suç aramak
bir pire uğruna yorganı yakmakmış
şu dünyada yakacak bir yorganım yoksa kime ne?

sana nasıl ulaşılır ey vakitleri bağlayan kişi
gönlümün ateşinde bağlayalım bu işi
sen vermekle eksilmezsin
bense almakla dolmam
ben deryanın ortasında
susuz kalmışım kime ne?

allah hakikati yaratmış
hakikat allahmış
evrende herşey akarken
bir akmayan o varmış

ey kalbi yaralı kişi
allaha havale et her işi
varlıkla öğünülseydi
sönmezdi mecusi ateşi
varlıkta onun yoklukta onun
ben nerdeyim kime ne?
yokum...
Halit Sarı

Şimdi


benim olmayacak olanlar için üzülürüm
üzüntüye yelken açar sıkıntıya süzülürüm
belki benim için hayırlısı budur derim dilimle
ama içim içimi yer kaybettiklrimin kederiyle
bu işin kaderim olduğuna inancımdır tesellim
en kısa yolda bile ALLAH'a dayanarak ilerlerim
sevinmek kadar üzülmekte var hayatta
sadece büyük şeylere değil küçük şeylerede hatta
ama insan üzülmüyor değil kaybettikleri için
sadece geri kalanlar değil adı bile sıkıntı geçmişin
bazen durgun bir deniz gibi hüzne kapılarak
bazen bir deli gibi bulduğu fotoğraflara sarılarak
lakin hayat bir yön, biz ise aracız
bütün çizgiler akıp gider, biz şimdiyle kalırız.
önemli olan elleri kaldırıp semaya kalpten dua etmek
cenabı haktan hep şimdiyi şimdiyi dilemek
Halit Sarı

Sıfırı Tüketmek


geçen zamana mı
yoksa sana mı üzülmeli
sıfırı tüketmek mi daha zordur
yoksa kaybetmek mi
elimde verebilecek birşey olsaydı
inan hiç çekinmezdim senin için
tek canım kaldı
onu da al istersen
inan arkama dönüp bakmam
bir günlük dünyada yalpalamadan
Halit Sarı

Sevmek


bir gönül işdir ki,kalpten sevmek
karşıdakine gönlünden birşeyler vermek
sevmeyi bilmemek bence güneşi yermek
marifet odur ki; kendini değil; insanı sevmek
sevmeyi bilmeyenin cansızlardan farkı yoktur.
o dünyada yaşayan bir korkuluktur
insanı yalnızlıktan koruyan en büyük sur.
sevmek, kalpte bulunan en büyük nur
ey halit! neyi seversen sev
sevmek insanı en çok ısıtan alev
Halit Sarı

Sevgi ve umut


amansız bir hayatın eteğinde
yıpranmış bir kaya parçasıyım ben
rüzgarların tuz parçalarına dönüştürdüğü
zamansız bir ölümün içinde
kalpten kopup gelen
bir acı parçasıyım ben
büyük bir sevginin içinde
bir gül parçasıyım....
amansız ayrılıkların içinde
bir kor parçasıyım ben
yüzyıllardır yaşanan
bütün yaşamın içinde
bir can parçasıyım ben
hayatın içinde umutla dilenen
Halit Sarı

Sen ve Hayatındaki Hepler


Ve sen, etrafın senin için yaratılmış nimetlerle doluyken
sessizce şükrettiğin oldu mu hiç
Ettiğin duaların bir gün karşılığını aldığını düşünüp
etrafına gülücükler saçtın mı hiç
Ve bu elde ettiğin şeylerin içini genişletip,
seninle birlikte diğer insanları sarmasına izin verdin mi hiç
Dostların senin için manevi bir sermaye iken
sen bunu fark edip onlara gizlice de olsa sarılasın geldi mi hiç
Her insanın hayatında acılar kadar mutluluklara da yer olduğunu anlayıp, bunun hayatın gerçeği olduğunu fark ettin mi hiç
İnsanların senden yardım isterken sana ne kadar muhtaç olduklarını
ve sana gizliden gizliye hayranlık beslediklerini fark ettin mi hiç
Hayatın anlamını sorgularken
hayatın anlamının seninle var olduğunu fark ettiğin olduğu mu hiç
Ve bir suçlu ararken; hayatındaki tek suçlunun kendin olduğunu öğrenince yeniden başlayacak cesareti buldun mu hiç
Ve bunun üzerine hayatın hep beyaz bir başlangıç olduğunu
fark ettin mi hiç
Ve duyguların geçici olduğunu geriye hep güzel hatıraların kaldığını
fark ettin mi hiç
Ve yalnızlık denen kör düğümü çözmeye çalışırken tırnaklarını kırıp; acizleştiğin anlarda canını dişine takıp hem yaşamalıyım hem de başarmalıyım dediğin oldu mu hiç…?
Ve bunun üzerine gözyaşlarını hemen silip
yalnızlık denen canavar seni yiyip bitirmeden,
onu darağacında sallandırmayı başardığın oldu mu hiç…?
Ve sahip olabilmek için ona, bir damla misali görünürde güçsüz; fakat özünde güçlü ve damlalar gibi sabırlı olmak gerektiğini geç de olsa anladığın oldu mu hiç…?

OYSA BEN……………………………………………………………….

‘yaşadığım sorunların farkındayım ve bunlarla yüzleşmeye hazırım.
hayatta mutlaka kırılması zor kapılar vardır. Fakat ben ihtiyaca göre her türlü anahtarı yanımda taşırım. Her yenilgi benim için nasihattir. Gerçek yenilgi sonunda hiçbir tecrübe elde edilmeyen yenilgidir.’

Halit Sarı

SEN VE HAYATINDAKİ “HİÇ” LER

Ve sen, dört duvarın soğukluğunu ruhunda yaşarken
bulduğun ince bir çatlaktan duyulmak için
sessiz çığlıklar attığın oldu mu hiç…?
Ve attığın, sessiz çığlıkların tüm dünyayı dolaştıktan sonra
tekrar sana döndüğü ve hiç ıskalamadan
seni tam ruhundan vurduğu oldu mu hiç…?
Ve ruhunda açılan bu yaraların, koca bir kara delik olmasına seyirci kalıp hatta bu durumu cömertçe desteklediğin oldu mu hiç…?
Ve yalnızlık; ruhunda bir acıyken
ve seni her gün, her saat, her dakika ve hatta her saniye kemirirken, çaresizliğin ve acizliğin ne olduğunu anladığın oldu mu hiç?
Ve seni, dışarıdan görenler; mutlu sanırken sen kendi içinde
tarifsiz bir yalnızlık ve dayanılmaz bir acı çektiğin oldu mu hiç…?
Ve yalnızlıktan, kurtulmak için çabalarken
çırpınışlarının çözüm yerine şimdiyi çekilmez kıldığını ve seni yakan ateşi daha da artırdığını fark ettiğin oldu mu hiç…?
Ve insanlardan, yardım isterken insanların,
senin yüzüne karşı iyi davrandıklarını;
fakat içlerinden seslice küfür ettiklerini duyduğun oldu mu hiç…?
Ve bunu duyduğun halde yalnızlık korkusu ile mücadele etme yerine ne kadar da iyi olduklarını söyleyip üstelik bir de teşekkür ettiğin oldu mu hiç…?
Ve herkesin senden çok şeyler beklediğini;
fakat hiç kimsenin sana, fazlasını değil
sadece gereken değeri bile vermediğini fark ettiğin oldu mu hiç…?
Ve hayatının anlamını, sorguladığın zamanlarda
bu soruyu cevaplandıramamana rağmen
hayatımın mutlaka bir anlamı olmalı
diye sayıkladığın bitmez saniyelerin oldu mu hiç…?
Ve bir suçlu ararken; hayatındaki tek suçlunun kendin olduğunu öğrenince kendinden bile kaçıp olmayan sığınaklara saklandığın oldu mu hiç…?
Ve bu sığınaklarda, yaşarken ya da öyle olduğunu zannederken
aslında geç fark edilmiş bir ölümün gereklerini yerine getirmeye çalıştığını anladığın oldu mu hiç…?
Ve bunun üzerine, niteliksiz bir ölüm için
kendi ölüm fermanını imzaladığın oldu mu hiç…?
Ve bu karar, uygulanırken hayatındaki sahte seyircilerin olmamasına
hem üzüldüğün hem de sevindiğin oldu mu hiç…?
Ve kendi ölümüne, ağlarken
gözyaşlarının tükenip akmadığı oldu mu hiç…?
Ve güne son dediğin anda, sana hazırlanan yatağın
buzdan daha soğuk olduğunu fark ettin mi hiç…?
Ve dondurucu soğu hissedip tekrar gözlerini açtığında
ayağa fırlayıp şükürler olsun Ya Rab! bu bir rüyaymış deyip
sevinç gözyaşları döktüğün oldu mu hiç…?
Ve yalnızlık denen kör düğümü çözmeye çalışırken tırnaklarını kırıp; acizleştiğin anlarda canını dişine takıp hem yaşamalıyım hem de başarmalıyım dediğin oldu mu hiç…?
Ve bunun üzerine gözyaşlarını hemen silip yalnızlık denen canavar seni yiyip bitirmeden, onu darağacında sallandırmayı başardığın oldu mu hiç…?
Ve sahip olabilmek için ona, bir damla misali görünürde güçsüz; fakat özünde güçlü ve damlalar gibi sabırlı olmak gerektiğini geç de olsa anladığın oldu mu hiç…?

OYSA BEN...

“Kaçmak istiyorum, çılgınlar gibi; fakat çıkış yolu yok mudur nedir…? Her kapıda kırılması zor kilitler var ve anahtarsa hiç taşımam… Ondan olsa gerek yenilirim tüm savaşlarda… Oysa yenmek için yalnızlığı; kırılgan ruhum, sahip olup da farkında olmadığı tüm silahları ile baş kaldırmalı ve meydan okumalı…”


Erdoğan UYSAL

Ölüm Dediğin Nedir Ki Be Gülüm


Ölüm dediğin nedir ki be gülüm!
Sevgiliyle kavuşmak değil midir
Yalan dünyayı isteyene bırakıp
Vuslata yapışmak değil midir

Ölüm dediğin nedir ki be gülüm
Sevgiliye kavuşmak değil mi maksat
Ölüm denen saadet olmasaydı
Nasıl gerçekleşirdi sevgiliyle vuslat

Ölüm dediğin nedir ki be gülüm
Kızılca şerbetini içmeseydi insan
Ne anlamı kalırdı yaşamanın
Hepsi birdi ha ocak ha nisan
Halit Sarı

Orta Mesafe Hattı


gözlerim kapalı dinlerdim yayılan sessizliği
ağlamak isterdim saatlerce
ve bağırmak......
benim sana ayırdığım vakitleri
anne çocuğuna ayırmazdı
seni beklediğim saatleriv
denizler mürekkep olsa yazamazdı.
hani oseyirtişlerin vardı ya!
bir senin kırmızılığın vardı
bir de güneşin kızıllığı
ıslıklayan soğuk rüzgarların altında
hep seni beklerdim.
gözlerimin içinde günün her rengi geçerken
yaz sıcağında terlerdim.
yolun çizgilerini sayardım
seninle olduğum vakitler
şizofren aşıklar gibi
hayatımda bir sen vardı 17

Halit Sarı

O'na


batıdan doğan güneşi hiç görmedin mi
hiçbirşey ifade etmiyor mu sana uzanan yollar
karacaahmetin o hüzünlü kapısından geçmedin mi hiç
gözlerin dolmadı mı üzeri çiğli bir gül kadar

hatırlamazmısın o parmaklıklı kütahya gecelerini
hüngür hüngür ağlamaz mıydın meleklerle sabaha kadar
anlatmaz mı sana o nurlu istanbul
bütün yollar haremden kısıklıya çıkar

duymaz mısın kısıklı yokuşunun enginliğini
hissetmez misin günlük çiçeklerde bile o kokar
bak bakalım giden o vapurun dinginliğine
mutlaka o dingin gidişin arkasında o var

dizlerle gönül arası bir arşın kadardır
onun için her gece kuşkayasının
üzerinde şimşekle çakar
bilmez misin cezayir için ettiğimiz duaları
hala selatin camilerin kubbeleinde onlar çınlar
Halit Sarı

Nefret


ah keşke ateşi yakabilsem
nedir bu çektiklerim bu allahım
bir nedensiz yaşamak
zor geliyor bana
bir de nefreti içimde hissetmek.
buhranlar içindeyken kalbim
bir an bile çıkmıyor sesim
bütün bedenim isyan ederken
allahım nedir benim bu halim
allahım nedir benim bu halim
allahım nedir benim bu halim
ufuk mu karanlık
yoksa ben mi görmüyorum
ey rabbim!
hançeri sağ elime
ateşi sol elime ver
yakayım dünyayı
kıskansın beni neronun ahfadı
ya da saplayayım kalbime
içimden çıksın bu ateş
kavuşayım soğuk bedenime
Halit Sarı

Meçhul sevgiliye


o kadar tatlı ki...
ben ise....
belki biraz buruk,birazda acı
gözlerini aç be güzelim
o maviliğinle biraz biz gülelim
belki birşeyler söyle
büklüm büklüm olsun kalbim
o kadar güzelsin ki...
bir kaplan sabrıyla saatlerce yolunu gözlüyorum
bunu sana içimdeki fırtınalarla söylüyorum.
ah sana bir ifade edebilsem
şimşek olsam çaksam
kılıç olsam kessem
sus diyor kalbim yine
sen nesin, o ne
aman! bırak beni diyorum
içimden geleni söyleyeyim
içimdeki acımı bir nebze dindireyim
söyleyemiyorum ama
belki fısıldarım.
sen dünyaya gelmiş çiçeklerin içerisinde
en güzelisin
dünyadaki en iyi şarkıcının söyleyemediği
en zor bestesin
şunu da belirteyim ayrıca
belki sen yine de sen,
kaf dağının ardından kopup gelen güzelsin
cennetin hamamlarında yıkanmış
gökyüzünün renkleriyle bezenmiş
kopup geldiğin yer kadar güzelsin.
boşver
boşver aldırma
ben ne seni ifade edebilirim
ne de kendimi
boşver altına kırmızı bir halı bile sersem
basmassın
tozlu diye,renksiz diye, öksüz diye
kusura bakma
bir de ben ifade edeyim seni
dedim güzelim
kusura bakma
allahın ifade ettiğine
ben nasıl nameler dizeyim
boşver
günlerin onun için boğuştuğu nar çiçeğine
güneşin selam durduğu, aşığın söz dizdiği
boşlukta uzanan gökkuşağına
renklerin dile geldiği,erlerin kılıç çaldığı
sana
güzelim....
Halit Sarı

Karşıki tepe


karşıki tepede bir ışık vardı
onun adı kısaca yalnızlıktı
karşıki tepede bir ışık vardı
yüzyıllardan kalma bir sevdaydı.
karşıki tepede bir ışık vardı
ağızda tat bırakan bir sedaydı.
karşıki tepede bir ışık vardı
masum gülümsemeyle karışık bir edaydı.
karşıki tepede bir ışık vardı
insanın ruhunu sarıveren bir belaydı.
karşıki tepede bir ışık vardı
hayattan küçük bür manaydı.
karşıki tepede bir ışık vardı
aşktı
Halit Sarı

İstanbul İstanbul


Sessiz sokaklarda ilerlerken,
Kedilerin miyav sesleriyle yankılanır.
Kendini yokuşlarda kaybetmiş ara sokaklar,
Tarihe yan kayıt düşerek kaygılanır.
Bizantion’u ararken bulursun sultanahmet’i
Bizansın ayasofyası, olmuş türkün heybeti.
Süleymaniye’den izlerken boğazın sükunetini
Düşünürsün sadabad’ın o hazin akibetini
Ah! Bu İstanbul varya
Eski çakal dağını yapmış çamlıca
Bununla kalmamış; bir şehir dayamış yamaca.
Harem, her ulubatlının doğuş mekanıdır.
Ayrıca umudun taşınışın her anıdır.
İstanbul’a ilk gelen hemen fatih’i arar.
Bulur onu, istanbul’un ruhunda kılmış karar.
Eğer sorarsan istanbul’u ne simgeler?
Ona yaraşır en çok erguvanlı dizeler.
Vapurdan inince gözler arar balık ekmeği
Balıkçıların lüfer mevsimidir tek dileği.
Harem’de merdiveni çıkan bir an soluklanır.
Karşısında selimiyenin sesi yankılanır.
Bozayı vefa’dan iç, suyu göksu’dan,
Böreği sarıyer’den al, balığı kumkapıdan.
Geçmiş işte! Karacaahmet, gelecek Ümraniye.
Eminönü’nü çıkarırsan istanbul’dan ne kalır geriye.
Boğaz da giderken eşlik eder sana martılar,
Süslerin en güzeli boğaz; iki kıtayı aralar.
Yaraşır sana ey İstanbul ebedi hüküm sürmek.
Gönlünde yatar her aşığın seni tekrar görmek.
Bir bak! Yüz bin evliya seni bekliyor.
O İstanbul ki kucağını açmış fatihini gözlüyor.

Halit Sarı

Hiç Umursanmayan Düzenbaz Şarkılar


vazgeçilmiyor derdin şarkını sözleriyle
yüzünü buruştururdun büyük bir acıyla
nağmeler söylerdin büyük bir aşkın ıstırabıyla
lime lime ruhunu acınla sarardın ve sorardın

hani yoldan geçen bir adım kadardın
ruhuna bir elimi uzatsam yeterdi
belki bıkar belki de kızardın
ama ifadesiz bir sözcük yeterdi

uzanan yollar boş mu ne
yapraklarda mı uçuşmuyor artık
hasretim şu an yumuşak sesine
hayatlar, gerçekler ve aynalar ifadesiz artık
Halit Sarı

Hayat


Zor zanaattir yaşamak.
Bir kendine,
Bir de geçen zamana bak.
Yüzündeki çizgiler mi
Saçlarındaki beyazlar mı
Daha inat.
İki şey canlılığını yitirmez:
Biri gözbebeklerin
Diğeri de fotoğrafların
Geçen zamana inat.
Halit Sarı

Hayal


belirsiz bir kapıdan geçer insan
sonsuzluk hep ona gülümser
korkunç bir hızla akan bir nehir gibi
ne gerçekler kalır, ne de hayaller

sonsuzluk ne gerçek, ne dehayaldir
yokluğu bilmek varlığı bilmemektir.
insanın yaşadığı müddet içinde
sonsuz ağlamak, bir an için gülümsemektir.

hayal sonsuzluk gerçek bir şekil
varılan çözümün sonsuzluğunda
canlılar çokluk, bir ALLAH tekil
gidilen yolun son noktasında

bu dünyada doğum ulvi, ölüm ihanet midir.
idealler yalnızlık şekilm midir
insanlar bu dev buhranın içinde devamlı gülerler
gerçeğin içindedirler; ama artık gülümsemezler.
Halit Sarı

Hasta


keskin morfin kokularının içinde
bir hasta bekler sabahı
tartışmaz hiçbir duyguyu
acıdan başka...
yatağının içinde döner saatlerce
bilir ki hayat cümle, acılar hece
bakar refakatçiye şefkatle
bilir ondaki sabrı ve vefayı
son kez dokunmak ister ona
makinaların bip sesleri içinde
Halit Sarı

Hain


ararken gözlerinde leylaklar, menekşeler
bana hüzünden başka ne bıraktın
baharla açarken tüm çiçekler
hani sende benim kalbimde açacaktın

sen, siyah gözlerinin ışıltısıyla gezerken
beni senle yalnız bıraktın
ben sensizliği allahtan dilerken
sen beni aşk kazanında yakacaktın
Halit Sarı

Gülmekten Öleceğim


herkes birgün ölecek
bense gülmekten öleceğim.
tepemde birkaç küçük adam
ve yanlarında ağzımla büyüttüğüm
şerefleri yerlerde birkaç küçük madam
kalbimde de drin bir hançer
bense gülmekten öleceğim.
beni güldüren bir şarkının mısraları değil
küçük adamların büyük ayaklarıyla örselenmek
ama onlar haklılar
çünkü onların dostları var
sormazlar mı adama hani senin dostların
onlara diyeceğim ki
onlar öldü bağrıma taş bastım
bir allah var
onun hükmünü de arkama aldım
hüküm geldiğinde inan
insanların hepsi belki gülecek
ben o zaman ağlayacağım
Halit Sarı

Ey sevgili


Gözlerimle ararken ey sevgili seni,
Erguvanlı çiçeklerle donanmış buldum gözlerini.
Yılların hatıraları içinde saklıydı.
Seni sevmek her aşığın tabii hakkıydı.
O duruşuna yandı kaç cansız beden;
Senin eşsiz güzelliğindi buna neden.
Boğazındaki gerdanlıklarla kaç düşman çatlattın.
Elinde olsa bir o kadarını yakacaktın.
Ey boğazın incisi, ana dolunun gözbebeği,
Gözümün nuru, kalbimin son dileği.
Ey İstanbul! Madden ve mananla bana gel;
İster bir çiçek ol, istersen bir sel.
Zavallı gözlerimle nasıl bakayım sana
Hiç göz mü dayanır o nazlı duruşuna.
Bağrında bir kız kulesi, surunda bir taş olayım
Gelinliklerini giy de sana şöyle bir bakayım.
Ey yüzyılların tozunu kaldırmış yüce şehir!
Sana bin destan düzsek az gelir.
Ey rabbim! İstanbul hep türkün olsun.
Her yanı türkün mazisiyle dolsun.
Halit Sarı

Ey Gül Yüzlü


Ey gül yüzlü
Ey merhamet bakışlı
Gel artık
Yoruldum
Seni beklemekten ve sensizlikten
Seni anlatmak istiyorum
Fakat alemdeki kelimeler
Kifayetsiz kalıyor
Aklım yine sensizliğe dalıyor
Kafam takılıyor, yüreğim burkuluyor.
Yine bütün suç benim diyorum
Gel gör ki yüreğime dinletemiyorum.
Yine de ümitsiz değilim kendimden
Tek ihtiyacım olan bir başlangıçtı
Kelimeler dökülüverdi dilimden:
Sensizlik binlerce asır, yokluğun ruhumda ızdırap
Seni hatırlatan güllerde olmasa
Nasıl biter bu azap
Bütün alem senin doğumunla sevinçliyken
Ben yokluğunla yanıp kavrulmuşum
Asırlar geçse de bir bir
Ben sana kavuşacağım günün hayaliyle yoğrulmuşum
Hadi gel ey sevgili bekletme beni

Halit Sarı

Bu Gece De Sende Kaybolmuşum!


Dağların ensesinde kaybolan güneş
Firil firil esen rüzgarın ısaklığı
Ve o gözlerinde kaybolan dalgalar
Bir kaygıdır ben de bıraktığı

Beynimin çarpıtmalarından biri misin?
Yoksa gerçek askın ılık rüzgarı mı?
Söyle sevgili ölü müsün diri misin?
Beni alıp götüren hazan rüzgarı mı?

Gerçekle yanılsamayı ayıramıyorum artık
Bu gece gözlerine düşen hayale üzülmüşüm
En güzel elbisem bu gece de yırtık
Dertlerimle bir koltuğa büzülmüşüm

Islandı bedenim gece yağan aşk yağmurunda
Ben zaten aşk ve gözyaşından yoğrulmuşum
Sen nereye gidersen git sanki umrumda
Ben zaten senin gözlerinde kaybolmuşum
Halit Sarı

Boşluk

Boşluk

ne yalvarmak geçerdi içimden
ne de çekmek bütün günahları sineme
ağlamak saatlerce ağlamak geçerdi
sığdırmak geçerdi bütün hayalleri vehmime
ne gecenin karanlığı karışsın isterdim
ne de gündüzün sıcaklığı ısıtsın.
arkamı dönüp gitmek isterdim.
bu acı yara gibi daima kanatsın.
ah derdim kendi kendime ah!
birbirine geçmiyorki zaman
geride bıraktığımız uzun bir vah
bu dünyadan arta kalan
yine bir halit sarı vaktiydi bu
direksiz bir dünyanın ortasında
ne bir duaydı ne bir tabu
Halit Sarı

Bir Gün Gideceksen Eğer


Bir gün gideceksen eğer
Her şeyi yakıp
Geçmişi yıkıpta git
Kalmasın iz senden
Uçmasın kuşlar artık
Geçtiğin yerlerden
Acımasın insanlar sana
Haberinde gelmesin
Uzak ellerden
Bir gün gideceksen eğer
Kokunu da al git
Hatıralar canlanmasın
Burun deliklerim
Umutsuz kalsın
Sana ait ne varsa
Can alevinde yansın
Kan alevinde yansın
Bir gün gideceksen eğer
Hayallerini de götür
Ansızın çıkmasınlar
Beyin duraklarımdan
Yansımasınlar aynama
Silmek zor oluyor
Adını dudaklarımdan
Aşkımı yanaklarımdan
Bir gün gideceksen eğer
Adını da götür emi!
Dağlardan taşlardan
Silmek kolay da onu
Akıldan ve candan
Nasıl sileyim
Bir gün gideceksen eğer
Sana ait her şeyi götür
Halit Sarı

Beş


Müslüman aynı hataya iki kere düşmez
der peygamberimiz
Ben ise bunu beşinci kez yapıyorum
Biz profosyonel hırsızdık
Hani kalmazdı izimiz
Anladım ben bu gecede
Yine şeytanın yoluna sapıyorum
Şeytan beni gösterdi Allaha
Ben bu ahmağamı secde edeyim
Çekti gitti cennetten söylenerek
Cehennemde yanıncaya kadar
Bari katılarak güleyim
Halit Sarı

23 Mart 2012 Cuma

Bencil


sevginin ne demek olduğunu bilmezsin ki sen
en yüce sevginin senin olduğunu sanırsın.
hep senin kalbin kırılmıştır önce
devamlı bezediğin yalanlarına sarılırsın.
senin sevdiğin aynadaki yansımandır;
hep önce kendi bencilliklerine darılırsın.
o kadar bencilsin ki...
kendi suçunu bile
başkasına yüklemeye bayılırsın.
senin için en iyi seni sevmektir.
nasılki insan için işkence,
nefis için yememekse
yoksa sen sevilmemekle gerinirsin.
hiç gördünmü etrafındaki sevgi çemberini
hissettin mi senin için atan kalpleri
hissetmezsin, hiç boşuna uğraşma
yoklukta bulmuşsun sen yerini
senin için sevginin ne önemi var.
benim yine de umudum var
belki birgün sevmeyi
belki birgün hissetmeyi öğreneceksin.
ama bilki çok geç olacak
ayna kırıldığında
arkasındaki siyahlık görülecek
ne sen kalacaksın ne de bencilliklerin
son pişmanlığın fayda vermeyecek
çünkü saçlarında beyazların görünecek
ve sen ızdıraplar içindeyken
gözlerinden yaşlar süzülecek
hani o hor gördüğün sevgi vardı ya!
gençti genç alacak
vefakardı vefasıyla büyüyecek
işte o zaman farkedeceksin;
ama iş işten geçmiş olacak

Halit Sarı

Belki Birgün


sen hiç belki birgün dedin mi
peki saatlerce bir durakta bekledinmi
ben bekledim.
sen beklemediysen;
iyi,pekiyi
Halit Sarı

Beklemek



inan beklemek geçmemişti hiç aklımdan
ama zaman intikamını
bekleterek alıyor insandan
en zoru nedir biliyor musun?
bekleyerek çalmak zamandan
gözyaşlarım göl olup akıyor
en iyi dostunun yasına katılıyor
ne olduğunu bilmeden
ve sen
en iyi nerede beklenir bilir misin?
bunu anlaman için
muradiye tepelerini çıkman gerekir.
şöyle seyretmelisin ovayı
dertlerin yukardan aşağıya akana kadar
gözüne dertlerinle akan bendimahi çayı ilişir
bir gün bir güne bitişir
razı olursun kaderine
ve güneşin batışını seyredersin
yarının umuduyla van kalesinde
ama günler günleri kovalar
sen hala bekliyorsundur
sadece dertlerin üstüne
dertler birikir.
Halit Sarı

Aşkı Ve Hüznü Tuba Ağacının Altında Ara

Aşkı Ve Hüznü Tuba Ağacının Altında Ara

Bir oğlan vardı elleri ufak
Gözleri iri,burnu küçük,yüzü topalak
Aslanağzıyla oynar, zambak gibi kokardı
Asırlar durur, zaman su gibi akardı
Bir oğlan vardı elleri ufak
Zaman çabuk geçti, oğlan büyüdü
Ne yanakları kırmızı ne de hürdü
Şeytan kadar masum, melek kadar silik
İnsanları parçalayan canavarlara kalmıştı iyilik
Bir oğlan vardı elleri ufak
İnsan vücudunda domuz başları
Yalınayak timsahlar akıtıyor gözyaşları
Masumdu masallar ve hikayeler eskiden
Gerçek rezil, yalan düşmüyor dilden
Bir oğlan vardı elleri ufak
Temiz aşk hikayeleriyle büyümüştü
Menfaat beklemeden aşk yolunda yürümüştü
Beklemişti boşuna aydan bir nur
Atmıştı etrafında gözü kapalı bin tur
Bir oğlan vardı elleri ufak
Oğlan serpilmiş fakat hayat alçak
Sanmış hayat yusuf’un yüzü gibi kalacak
Hayat seninle mi yoksa sensiz mi daha zor
Bu çarşıda satılır tek ateş ve kor
Bir oğlan vardı elleri ufak
Ey garip! N’oldu sana, her tarafın yara
Hüzün arıyorsan tuba ağacının altında ara
Bir oğlan vardı elleri ufak
Gönlü hüzünbaz sevdası yalınayak
Yüzü çirkin hayalleri kapkara
Hüzün arıyorsan tuba ağacının altında ara
Hüzün arıyorsan tuba ağacının altında ara

Anne

Anne



Bilsen gözyaşlarım ne kadar keskin.
Yalvarsam allaha bahşetmez mi bir an?
Sadece başımı dizlerine koyup uyusam,
Sadece seninle ilgili rüyalar görsem....
Seni anlatsam batı toros tepelerine
Dinlemez mi anne?
Güneşi de şahit tutsam
Hem çalışıp, hem de beni sırtında taşıdığına.
Ne sensiz zamana dur diyebiliyorum,
Ne de sensizliği başkasına anlatabiliyorum.
En iyisi seni sende yşamak anne
En iyisi susmak ve dizinde uyumak
Halit Sarı

Ah Sensiz!

Ah Sensiz!



Hatalıysam affet, tenimi incitme canımı eritme
Aşk dediğim bu, çaresi yok uyacaksın bu ritme
Talibim aşkına, acına, birde dinmeyen yokluğuna
İçim sensin, yaşıyorum bu alemde aşk tokluğuna
Candan geçtim, serden geçtim senden geçemedim
Eceli çağırdım fakat sen yoksun diye göçemedim

Sanma ki hayat sensiz geçiyor,gidilen yollar bitiyor
Acılarım hicran denizlerinde boğulmuş yitiyor
Yalan olan hayatım, gülüşlerim ve sözlerim sensiz
Ilgıt ılgıt yağıyor yine yağmur çakıyor şimşekler
Nadan! Sırılsıklam olmuşum yine aşk yağmurunda sensiz

Hani acımayacaktı tenim incinmeyecekti can evim
Ağlamayacaktı gözlerim sıkışmayacaktı yüreğim
Tasam aklımı aldı aşkın kalbimi kaldı bana hüzün
İtiraf edeyim nereye dönersem döneyim o güzel yüzün
Can gitmiş canan gitmiş elbet bir gün döner kader
Etme sevgili gitme sevgili yüreğinde bana da yer ver

Sanma ki aşkım yalan ızdırabım nedensiz
Acıma istersen ben severim seni yine sensiz
Yalanım yok ister inan ister inanma
Izdırabım her an sen benim güldüğümü sanma
Nedametim Allaha biter bu hayatta bir gün sensiz

Hayat, aşkının tenimi incitmesi, canımı eritmesi
Acı, elimi uzattığım an hayalinin beni terk etmesi
Terk edilmişlik, içimde hiç dinmeyen bir sızı
İnkar, kaçmama rağmen alnıma yazılmış yazı
Cehennem, her yerde sen varken sensizliği yaşamak
Elveda, sana doyamamışken sensizliğe kalkışmak

Sen alışılmamış yalanların ızdırabısın nihayetinde
Alışırım demiştim amma alışılmıyor nihayetinde
Yaz hesabıma acıtan bu sevdada benden olsun
Izdırab geçer de asıl kalbimdeki boşluk nasıl dolsun
Nazlanma yar! Sanma ki yar olur mu hayat sana bensiz
Halit Sarı

Ağlamak İçin Sebep Mi Var?


Ağlamak İçin Sebep Mi Var?
Hatıraları arkada bırak
Kararmış yüreğini temizle
Serinle yüzüne su çarparak
Geçmişi bırak! Geleceği izle

Kancıklar ağlar derlerdi eskiden
Şimdi erkeklerde ağlıyor
Kim ne kurtarmış maziden
Bak güneş yarın için doğuyor.

Bir bedenine bak tepeden tırnağa
Şükretmek için çok nedenin var
Hiç durma şimdiden başla koşmağa
Seni bekliyor gelecek denilen yar
Halit Sarı