30 Ağustos 2014 Cumartesi

YAVUZ SULTAN SELİM (2) -HAYATINDAN KESİTLER



  Bizi twitter'dan takip için: https://twitter.com/halitsari07
 KONUYLA BAĞLANTILI BİR ÖNCEKİ YAZIMIZ:

    

II. Bâyezîd'in 1512'de bıraktığı imparatorluk, 2.373. 000 km2 kadar bir büyüklük arzediyordu. Yavuz'un ölümünde İmparatorluk, 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.950.000 km2'si de Afrika'da olmak üzere 6.557.000 km2 üzerinde yayılıyordu. 8 yıl öncesine nazaran 2,5 mislinden fazla büyümüştü. 



Andrea Gritti, II. Bâyezîd hakkında  Venedik Senatosuna yolladığı bir raporunda  Yavuz hakkında şöyle demektedir:

"Boyu ortadan yüksektir... Hiç içki kullanmaz. Az yer. Ata binmekten pek hoşlanır... En sevdiği şey,av eğlenceleri ve atlı sporlardır. Dinî merasimlere pek riayet eder ve pek bol sadaka dağıtır. Felsefe ile meşgul olur... Tettebbû ve mütalâaları dışında, ordusunun ıslâhı ve tensikı ile uğraşmaktadır.... Yeniçeriler'in sayısını arttırdığı gibi, askerini, modern silâhlarla da teçhiz etmiştir.Bilhassa topçu ve süvâri teşkilâtı ve top nakliyatını, ciddî ıslâhata tâbî tutmuştur. Süvarisi ve donanması, şâhit olduğumuz hârikulâde hâdiselerin gerçekleşmesini te'min etmiş, pek sür'atli bir şekilde toplanıp yığılmaya muktedir bir hâle getirilmiştir" 



Yavuz'un tek şeyhulislâmı ise, Zenbilli Ali Efendi olmuştur. Babası devrinden kalmış, Yavuz'un ölümünden sonra Kaanûnî zamanında da vefatına kadar makamını muhafaza etmiştir. Zira o zamanlar şeyhulislâmlık, kaydıhayat ile idi. Meşîhat makamında bulunanlar, padişaha serbestçe hüküm verebilmeleri için, azlolunamazlardı. Nitekim Ali Efendi, Yavuz gibi nüfuz edilemez bir şahsiyetin,birçok müfrit hareketlerini önlemiş, hattâ padişaha sert cevaplar bile vermiştir. Yavuz, çok kızmakla berâber, kanunu bozmamış ve Ali Efendi'yi makamında bırakmıştır.



    Yavuz Sultan Selim'in saltanatı kısa sürmüş olsa da, Osmanlı İmparatorluğu'nun oğlu Süleyman döneminde altın çağını yaşamasına zemin hazırlamıştır. Sultan Selim, babasından devraldığı boş hazineyi ağzına kadar doldurmuştur. Yaygın bir efsaneye göre; hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etmiştir: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutulmuş, o tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı Osmanlı'nın yaklaşık 400 yıl sonraki iflasına kadar Yavuz'un mührüyle mühürlenmiştir.





     Şah ismail ile oynadıkları satranç dillere destandır. Trabzon valisiyken, tebdili kıyafet Tebrize gider bir derviş kılığında, orada hanlarda kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. haber şaha ulaşır. 
"çağırın bir de benimle oynasın" der. 
selim şahı da yener. o vakit şah elinin tersini yavuzun göğsüne indirir: 
"bre derviş, sen edeb nedir bilmez misin? hiç şahlar mat edilir mi?" der.Aradan yıllar geçer, Yavuz Çaldıran'da Şah İsmail'i perişan etmiş, Şah ismail kaçmıştır. Yavuz ona bir mektup gönderir ve o gün ki tokadın intikamını aldığını söyleyerek: 
"atacaksan tokadı böyle atacaksın..." der.





"Yavuz Sultan Selim Han zamanında bir şâir yeni yazdığı şiirini pek beğenmiş ve sultana okumak dilemiş. tabii o zamanlar gerçek sanatkâra çok kıymet verildiği için, kısa zamanda huzura kabul edilmiş. selim han'ın yanında hasan can ve diğer vezirler de varmış. şâir zât, heyecandan sesi titreyerek şiirini okumuş bitirmiş, sonra da pâdişaha bakmış. Yavuz Selim han hiç tereddüt etmeden :
- "ama ben bu şiiri biliyorum." deyince, 
adamcağız şaşırmış;- "nasıl olur efendim, bu şiiri ben yazdım ve ilk defâ burada okuyorum." 
pâdişah - "istersen bir de ben okuyayım" demiş - 
"siz bilirsiniz." 
Selim Han gerçekten teklemeksizin adamın az evvel okuduğu şiirin aynısını okumuş. adam şaşkınlıklar içindeyken bu sefer hasan can atılmış:
- "bu şiiri ben de biliyorum sultanım. destur verirseniz ben de okuyayım." o da okumuş. sonra hemen yanındaki vezir ve diğerleri de sırayla okumuşlar. böylece huzurda şiiri okuyan on kişi çıkmış. şâir ne yapacağını şaşırmış;
- "nasıl oluyor anlayamıyorum efendim. ama bu şiiri gerçekten ben yazdım" diye kendini savunmaya çalışmış. 
neyse ki sonradan gerçeği anlatıp, adamcağızın gönlünü almışlar. pâdişah'ın duyduğunu bir seferde ezberlediğini, hasan can'ın iki ve diğerlerinin de sırayla artan sayılarda ezberleyebildiklerini söylemişler. böylece şâir de rahatlamış."






"Yavuz Sultan Selim, adalet karşısında hiçbir sarsıntı duymadan ona boyun eğen bir hükümdardı. bu sayede herkesi kendisine itaate meftun etmişti. onun yakınında bulunanlar da adaletinin ölçüsünü çok iyi bilirler ve işlerinde kıl kadar olsun sapma göstermemeye dikkat ederlerdi. bu yüzden olsa gerek, “inşallah yavuz sultan selim’e vezir olursun!” sözü bir hayır temennisi değil, bir beddua idi.




Mısır seferi, muazzam masraflara mal olmuştu. öyle büyük bir yürüyüş idi ki, o devre göre sefere katılanları canından bıktırmış, devamlı yorgunluk ve bıkkınlık içinde üzüntü ve ıstıraplara sürüklemişti. ordunun ve devletin lüzum ve ihtiyacı bitmek bilmiyordu. böyle bir seferi, dünyanın hiçbir şah, hiçbir padişah, hiçbir kral ve hiçbir imparatoruna nasip olmamış şekilde zafere dönüştüren yavuz, sefer sırasında hazinesinin sıfırlandığını gördü. ordu daha şam’a varmadan şiddetli bir para sıkıntısı baş gösterdi. bunun üzerine, şam tüccarlarının birinden elli bin altın borç alınıp yola devam edildi ve nihayet mısır ele geçirildi. düzen kurulup da ordu istanbul’a geri dönerken yavuz’un hem hazinesi, hem de ordusu artık milyonlarca altına sahip bulunuyordu. şam’a gelindiğinde padişah vaktiyle kendisinden borç aldığı tüccarı arattı. tüccarın öldüğünü haber alan ve hakkında tahkikat yaptıran defterdar dizdarzade mehmet çelebi, sanki bir define bulmuş gibi, büyük bir sevinçle yavuz’a hemen bir rapor sundu: raporunda, hazineye elli bin altın ödünç veren tüccarın, dünyada iki evlât bırakarak öldüğünü, bıraktığı mirasın milyonları geçtiğini, elli bin altını ödemek şöyle dursun söz konusu servetin bir kısmını varislere verip gerisine el koymanın savaş durumlarında mümkün olduğunu, böyle yapılırsa kimsenin buna bir ses çıkartamayacağını vs. yazıyordu.yavuz sultan selim, kendisine takdim edilen bu raporu dikkatle okudu ve hemen divit hokka isteyerek kendi eliyle sayfanın üst kısmına şu veciz cümleyi yazarak iade etti:
ölene rahmet; malına bereket; evlâtlarına sıhhat ve afiyet; gammaza da lanet!.. "






Günde 3 saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yermiş. Herhangi bir saray halkından ayırt edilmeyecek kadar sade giyinirmiş. Bunun sebebini soranlara da şöyle demiş:"Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri padişahlarına saygıdan ileri gelir. biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki? bizim padişahımız Allah vücudun dışına değil içindeki cevhere bakar."




bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:


-         sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş. vezir:


-    evet hünkarım, bilirim dediğinde, yavuz cevabı yapıştırmış:
         - ben de bilirim.

SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ.

 

  Bizi twitter'dan takip için: https://twitter.com/halitsari07         HALİT SARI

Yararlanılan Kaynaklar:
yavuz sultan selim-yılmaz öztuna-bky yayınları
http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Selim
https://eksisozluk.com/yavuz-sultan-selim--










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder