24 Mart 2012 Cumartesi

İstanbul İstanbul


Sessiz sokaklarda ilerlerken,
Kedilerin miyav sesleriyle yankılanır.
Kendini yokuşlarda kaybetmiş ara sokaklar,
Tarihe yan kayıt düşerek kaygılanır.
Bizantion’u ararken bulursun sultanahmet’i
Bizansın ayasofyası, olmuş türkün heybeti.
Süleymaniye’den izlerken boğazın sükunetini
Düşünürsün sadabad’ın o hazin akibetini
Ah! Bu İstanbul varya
Eski çakal dağını yapmış çamlıca
Bununla kalmamış; bir şehir dayamış yamaca.
Harem, her ulubatlının doğuş mekanıdır.
Ayrıca umudun taşınışın her anıdır.
İstanbul’a ilk gelen hemen fatih’i arar.
Bulur onu, istanbul’un ruhunda kılmış karar.
Eğer sorarsan istanbul’u ne simgeler?
Ona yaraşır en çok erguvanlı dizeler.
Vapurdan inince gözler arar balık ekmeği
Balıkçıların lüfer mevsimidir tek dileği.
Harem’de merdiveni çıkan bir an soluklanır.
Karşısında selimiyenin sesi yankılanır.
Bozayı vefa’dan iç, suyu göksu’dan,
Böreği sarıyer’den al, balığı kumkapıdan.
Geçmiş işte! Karacaahmet, gelecek Ümraniye.
Eminönü’nü çıkarırsan istanbul’dan ne kalır geriye.
Boğaz da giderken eşlik eder sana martılar,
Süslerin en güzeli boğaz; iki kıtayı aralar.
Yaraşır sana ey İstanbul ebedi hüküm sürmek.
Gönlünde yatar her aşığın seni tekrar görmek.
Bir bak! Yüz bin evliya seni bekliyor.
O İstanbul ki kucağını açmış fatihini gözlüyor.

Halit Sarı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder